Monday, November 10, 2008

Yes, we can


Simdi Chicago'dan cok uzakta, Istanbul'da takip diyorum degisimi. Subat 2007 de baslayan yolculuk, degisim ruzgari Kasim 2008 de yeni bir faza gecti ve Barack Obama Amerika'nin 44. baskani oldu. Su anki unvani President-elect. Dunya herhalde bu kadar ilgilenmedi bir baska ulkenin secimi ile, aslinda Amerika bile osla soz konusu ulke nihayetinde bir ic mesele. Ama bu nefes kesici kampanya, bu teknoloji-yogun iletisim modeli, idealler ve en onemlisi umudun zaferi tum dunyayi cok yakinan ilgilendirdi. Kimse bana ne demedi, uzak topraklarda, yabanci cografyalarda insanlar umuda, degisime ne kadar actilar ki nefessiz seyredip coskuyla kutladilar bu 'colored' adamin zaferini.
Sabah Ayvalik'tan geldim, cebimi actim yatmadan once ve haberi aldim teyzemin yolladigi SMS'den. O an icim o kadar isindi ve isidi ki, Amerikan cikariymis, Ermeni soykirimini tanirmis, 'race' bize uzakmis, hic farketmedi. Neden oldugunu bilmiyorum ama yolunu hep isiklar icinde gordugum, yuzu kara ama gulusu cok aydinlik, laf aramizda Chicago'da ikamet etmekten baska ortak noktamin olmadigi bu adamin kazanmasi bana guven, saygi, ozgurluk, emek, aile adina ne varsa deger verdigim bos olmadigini gosterdi. Sonra televizyonu actim ve kahramanim o semasini cok iyi bildigim, isiklarini sevdigim yerde, koca sahneye agzi kulaklarinda geldi ve dedi ki:

- A government of the people, for the people and by the people has not perished from the earth.
- The walk will be long and the climb will be steep. We, as a people, will get there.
- There will be setbacks, false starts. It cannot end on this autumn night.
- We were not seeking the victory; the victory is necessary to expedite the forces to make the change.
- A new spirit for service, sacrifice, responsibility
- We stand and fall as one nation to heal the device back which held back or progress
- I hear your voices
- Our stories are singular, but our destiny is shared.
- Strength comes from our ideals, democracy, liberty, opportunity and unyielding hope.
- Out of many, we are one.

Cok kuvvetli bir hatip, ama bunun otesinde inandigi seyleri anlatiyor bu da soze baska bir anlam katiyor. Inanc boyle bir sey, ama kuru inanc degil, hirs, azim, organizasyon, katilim, koordinasyon ve uzlasma. Bilmiyorum buna demokrasinin zaferi demek ne kadar dogru, ancak surasi gercek ki secmen bu arkadasin 'ezilmis' bir irki temsil etmesi ile ilgilenmedi, renginin derisine ragmen de secilmedi. Amerikalilar (bazi fanatik African-American lar haric) onun derisinin rengini gormedi, sesini duydu, gulusunu gordu, iletisimine ve halki kendine cagirmasina tav oldu. Neticede hakikaten demokrasi konustu. Bence bu ayni zamanda diversity ve multiplicity nin zaferi.
Ben soylediklerinin altina imzami atarim, sanirim dunyanin en uc koselerinde bircok insan da. Ne tuhaf insan belki yaslandikca, belki devran degistikce ilk genclik yillarindaki 'hemen, simdi, aniden' yapilan idealist devrimlerin yerine, sindire, sindire gerceklesen, katilimci, tepeden degil alttan gelen dalga ile yol alan ve en onemlisi heyecandan degil akildan beslenen, emekten olusan degisimleri tercih ediyor. Umuyorum ve bekliyorum ki bu zafere giden yolun atesleyicisi olan halk hareketi dalga dalga yayilsin, bir mesale olsun yolu aydinlatsin, insanlar katilimci olsun, emek sarfetsin ve emeklerinin karsiliginda ugruna mucadele verdikleri degerlerin yukselmesini gorsun.
Bundan sonra hersey cok agir olacak, yol uzun ve dik. Obama elestirilecek, beklentilere karsilik veremeyecek, herkesi memnun edemeyecek, ama artik ok yaydan cikti, degisimin geri donusu yok. Savaslar yine olacak, Amerika yine dominant olacak, yine kendinin olmayan topraklari 'isgal' edecek, yine bas aktor olacak dunya ustunde. Bunlar ve Obama'nin ne yapip ne yapamadigi onemli degil, onemli olan o dugmeye basan eldi, degisim basladi, bunun onunda durmak zor, bu ruzgar oyle ya da boyle dunyayi saracak. Belki halk hareketleri, Fransiz devrimleri, azinliklarin ayaklanmalari olmayacak, gerek de yok. Siradan, duz , basit, ozelligi olmayan, sadece mutlu ve huzurlu olmak isteyen, baris isteyen insanlarin devlet iradesine katilimi, emek vermeleri ve pro-aktif olarak secimlerini yapmalari yeterli. Artik ustunde konusulacak cok sey var ve yepyeni bir liderlik modeli. Ayni dunya duzeni olsa da, artik baska bi gune uyandi dunya. Ben buna inaniyorum ve inanmak istiyorum.

Wednesday, June 25, 2008

55 West Chestnut insanlari











55 West Chestnut, Fewkes Building once # 302 sonra #802. 2 senelik evim, yani hakikaten 'home sweet home' durumu. Isiklar icinde, hem residential hem de Magnificient Mile a 4 blok, daha ne olsun? Bay window un onunde karlari seyrettim, kizaran yapraklari, dolunayi, yagmurlari, firtinalari, sokagi, sehri.. Evim, 55 West Chestnut Street..
Bu bina Draper & Kramer denen buyuk ve eski bir property management sirketinin en berbat ve yasli binasi. Ilginc bir profil var sakinler acisindan ; ya cok sakinler yani emekli ve yaslilar, ya da cok dinamik, yani genc. Aile ve coluk cocuk gercekten tek tuk. Binayi ilginc kilan da bir kadrosu var.
Kapidan girdik sagda ofis var. Ofis 8.30 - 4.30 arasi acik, haftasonu idareten birileri geliyor ev gosterme calismasi yogunsa. Ofise girince ilk masa : daim telas, pur telas, yapacak iki kalem isi varsa paralize bir Penny. Penny, her nedense daima telasli, daima cok isi var, ve de daima digerleri ile kavgali. Yasi sanki 55+, emeklilik bekliyor, ama sigorta icin calismasi gerekiyor. Sigara iciyor, bu nedenle sesi hep boguk ve kisik. Devamli takiliyorum, aslen cekiniyorum da. En buyuk ozelligi bir sey istediginizde veya report ettiginizde hatta Hi! dediginizde, neyi neden yapamayacagini anlatmasi hemen. Yani imkansizlik ve cozumsuzluk kralicesi. Onu gorunce servis sektorunde nasil olmamak gerektigini anliyor insan. Gider ayak, nedense, bana cok isten davraniyor. Itiraf edeyim kadina ilk zaman aptal muamelesi yapmistim. pek insiyatifi yok, karar veremiyor, enerjisini ve stresini teknik kadroyu azarlayarak atiyor.
Ofisin yoneticisi Susan. Sanki Penny kadar, daha enerjik duruyor. Tum kararlari o veriyor, yani bir yere delege etmiyor. Hep mesgul, "what can i do for you?" derken zaten isini yapiyor. Sanki soylemek istedigi : benden bi sey istemesen? Onunla aramzi cok iyi, air condition / gurultu felaketinde beni onden iyi kaziklamisti, neyse duzeltti.
Bas muhendis (muhendislik yapacak ne ise?) Leon. Kendisi ince, uzun bir African American. Sabah 6.30 da geliyor, 2 de is birakiyor. Binadan yasadigina dair rivayet var ama super bir kamuflajla hic gorunmuyor, halbuki giris katinda olmali. Odasi inanilmaz bir yer, yok hakikaten yok! O esyalar kimin, niye birikmis, ne olacak? Muamma!! Once yildizimiz pek barismadi, hatta sagir sultanin bile zorlanmadan duyabilecegi o evlere senlik air condition sesinin varligini kabul etmiyordu. Ama sonradan aramiz iyi oldu. Her sefer annemin hatirini sorar, gecen sene hastalaninca cok uzuldu herhalde. Leon Penny ile Karagoz / Hacivat iliskisi icinde, hatta daha derin bir nefret halleri bile var. Direkt azarliyorlar birbirlerini. Donmeden once ust-bas olarak leon a cok sey verdim, o da homeless lere goturuyor. Salvation Army e goturmekten iyi, hem de sadece alt kata indiriyorum. Donecegim hafta bir sabah kapiya geldi, ve sarildi bana. "Sen cok iyi idin, o gurultude bile cok kibar davrandin" dedi. O gitti, ben agladim.
Ben geldigimde kapida Jose vardi. Jose herkesin cok sevdigi, mutlaka sohbet ettigi, Ispanyolca pratik yaptigi bir Meksikali. Ayni Turklerin Almanya 'ya gidip hemserilerini yanlarina almalari gibi, Meksika dan gelmis, ve arkadas / akrabalarini Chicago'ya getirip bir de ayni apartmanda ise yerlestirmis. Hep guleryuzlu, hep hatir sorar, her seyi hatirlar, herkesi tanir. Once bana esyalarin montesinde yardimci oldu, sonra ust kata tasidi, kardesimle ahbap oldu, en son depoya tasidi. Her eve lazim bir Jose o. Amerika'da ictenlik gordugum ilk ve nadir insanlardan. Hic unutmam bana evinden fazla board getirdi, duvata cakti, ruzgar gulumu de o asti. Karisi Irma bir okulda temizlik yapiyor, haftasonlari temizlige gidiyor. Bana da cok geldi, ama temizligi Allah a emanet. Cok duzgun ve temiz insanlar. "Kapici", "temizlikci" deriz ama Jose'nin cok guzle bi cipi var. Tabi ekstra is yapiyor durmadan, birseyler alip satiyor, ozetle her ise gidiyor, her seyi degerlendiriyor. Jose kapidan teknik kadroya "terfi" etti. Bana gore kapida cok iyi idi, ve sohbeti guzeldi. Ama ona gore terfi etti, sanirim daha cok kazaniyor. Hala da her isimize kosuyor, buna tamirat da dahil. Hatta Chicago'ya gelince beni ara, yardimci olurum dedi. "Melike te, que paso?", "De nada Jose."
Jose terfi edince kapiya Arturo gecti. Biz pek memnun kalmadik, sohbeti yok, "alright" ve "good night" dan baska kelam yok. Ters bi de. Ama ben onunla da cok kaynastim, soze daha az dayali, daha cok jestlerle anlasiyoruz. Devamli ona paket soruyorum, o da paketlerimi beni kapidan gorur gormez veriyor. 5 te gelip 1 de gidiyor, 9 da yemek molasi var, kapi bombos..
Guido cok ezik, o da teknik kadroda, ama benim gordugum yaptigi tek teknik is supurge. Zaten teknik kadro nun isi eve gelip bakamk, musluklari sikmak, o kadar. Gerisi Leon'a aktarmak. Yani ilk mudahale, pek cozum beklenmeyecek. Alberto'dan gercekten rahatsiz oluyorum. Bunlarin icinde isten en cok anlayan o. Ama muslugun damladigini kabul etmiyor bir turlu, yuzu de hep asik. Biz pek anlasamadik. Roberto kaza gecirdikten sonra kapiya gecti bir sure. Bu meksikalilarin icinde aksansiz ingilizce konusan bir o var. O da yardimci herseye. Bir tane African American var, uzun boylu, bembeyaz sacli ve guleryuzlu. Bu amca daha cok gece oluyor, ve biz onu pek gormuyoruz. Cok sevimli bence, sevimli buldugum nadide African American lardan biri.

Iste kadro bu ! Bizim ekip!

Thursday, June 19, 2008

Chicago Botanical Garden

Bu bahce baska bahce. Bahce degil bir yasam bicimi, bir kucuk dunya. Icinde bahceler var, dogal veya insan eli degmis. Dunyanin her yanindan. Sebze, meyve bahceleri, guller, bonzailer, niluferler.







Hele niluferler: sari, pembe, beyaz ve yesil. Bana hayatimi cagristiran niluferler.





















Cafe ve restoranlarinin masalarinda canli saksi cicekleri var. Turuncu sapli marullar. Yoga dersleri, cocuklara programlar, cheflerin yemek partileri, konserler, icinde gezen trenler, okulu, bahcivanlik dersler. Yazi, kisi, sonbahari ayri guzel. Hos kisin bahcede dolasmaya cesaret ister bu sogukta. Burasi Chicago Botanical Garden. Bir huzur dunyasi, kendi icinde bir gezegen, etrafi sularla cevrili bir bahce evreni.












Bahce, cicekler, agaclar yoksa , biz de yokuz bu dunyada.


Friday, June 13, 2008

satiyoruuuuum

Bir esya satma olayina daldim anlatamam. Malum Turkiye'ye doner gibi yapiyorum, ama kalbim burda ve bir ayagim burda olsun istiyorum, zaten de ogrenciyim hala.
Once bizim binada garage sale de eglence olsun diye birseyler sattik. Sonra baktim esas oglan kiz garage sale de gidemez, artik basladik Craig's list de dokturmeye. Craig's list benim gordugum kadari ile Amerika'da oldukca cok kullanilan, dunyanin hemen hemen her ulke ve sehrini kapsayan bir ortam. Is, ev, esya, iliski alinip satiliyor. Uyelik parasiz, ilan vermek kolay. Sonradan hilelerini de ogrendim. Aslen musteri psikolojisini anlamak lazim, tabi ben cok ilgisizim, herkesi kendim gibi search yapiyor saniyorum. Oysa bazi meraklilar (hurriyet' in kucuk ilanlari gibi) her Allah 'in gunu kalkip ne var ne yok diye bakiyorlar. Hatta ilani 'publish' ediyorsunuz, sabah koru bir saate adam/kadin '$?' diye mesaj atiyor. Dolayisiyla bir de her gun yenilemek gerekiyor. Detaylar, satafatli sozler, bunlarin hepsini 'esyalarini burda satabilirsin' dediigim bir acemi arkadastan ogrendim. Benim arkadaslarim burda evlerini boyle buldular. Cunku arayan da ilan asabiliyor. Yani bir marketplace. Ayrica bir de acik artirma usulu e-Bay var ki, buna hic dalmak istemedim, zira lojistikten satan sorumlu. Gerek yok, alicilar Chicago'dan olsun' , gelsin, baskin ve alsin.
Burdan aldigim ilhamla okulun sanal ilan tahtasina astim. Hey gidi gunler 15 sene once Internet yoktu, tek tek direklere ilanlarimi asmis ve yine de satmistim. Yani aliskin herkes buna. Sonra Chicagoreader'a , ki buralarin bedava ilan ve aktivite gazetesi, neden asmayayim ki dedim. Ona da koydum postlari. Tabi yine Internet kullanmayan kitle icin marketin ilan tahtasina astim bir ilan, bir de binanin laundrysine. Ucuna numaralarimi yazip puskul puskul kestim, bu adet 15 senedir degismemis. Yine de taleplerin hep sanal ortamdan geldigini soyleyebilirim. Tabi ki herkes 'olmus essek' ariyor, buyuk parcalar gitmiyor. Ayrica satanlarda hakiakten 'olmus essek' satiyor. Ama benimkiler oyle degil, hem temiz, hem yeni, hem tek tek ozenle secilmis. Belki kalmasi daha hayirli, depoya gidecekler. Yatak ve TV me kiyamiyorum, ama goturemem de. Esyalari alanlarin hepsi ile ahbap gibi olduk, sohbetler ettik, herkes bana iyi dileklerde bulundu, ben de temiz ve guzel esyalarimi severek yeni sahiplerine, kadir bilecek insanlara teslim ettim. Bakalim devam ilanlara...

Chicago Oasis

Ihlamur kokulu, yasemin kokulu, leylak kokulu bir Haziran gunu. Gecen sene bu vakitleri baz alirsak coook sicak olmali, klima yetismemeli, fan pir-pir calismali, kavurucu ve de nemli bir yaz gunu olmali Haziran sonu. Oysa degil, cicek kokulu, yagmurlu, parcali-bulutlu, pufur-pufur esen, limonata gibi bir bahar, Mayis gunu gibi. Chicago cok guzel, cok yardimci tasinma surecinde. Gunduz ruzgarlar esiyor, serin geliyor, gece ruzgar duruyor. Burada ruzgar tersine. Her iklim olayinin bas sebebi gol. Binanin arkasindaki patio da kimse oturmuyor, oysa guneslenmek, yemek yemek ve barbeku icin cok uygun. Kimse benim gibi ders calismiyor, kimse benim gibi en sevgili varligi olan laptopunun basinda klavye tikirdatmiyor. Butun bahce benim...
Civardaki kilisenin cani, sokakta oynayan cocuklar, yan binada hafif bir sirilti ile sicrayan minik fiskiye, sipidik terlikli insanlar, islerinden donenler, rush-hour taksi trafigi, teyp anonslari 8. kattan bile duyulan sevgili 22 / Clark otobusu, ve sehirde oldugumuzu hep hatirlatan o ugultu ve siren sesleri. Hepsi cok guzel bu, Chicago buyuk, kocaman bir oasis.

Chicago da tabi ki cok ozel yerler var, sakinlik isteyenlere. Bir tanesi ozellikle favorim, ama cok belli bir zamanda, agaclar cicek actiginda gitmek lazim. Chicago Art Institute' u gecince, Michigan Avenue ustunde.





Bodur, alcak agaclarin birbirine sarilarak kocaman bir cardak olusturduklari bir havuz basi. Birkac adim merdiven ile iniliyor. O kadar sakin ki , sanki sehrin sesi orda yok, sanki tum sesler susmus havuz fiskiyesi haricinde. Su alcak dallara degiyor, yikiyor. Insanlar agaclari ceviren tas setler ustunde alcak sesle konusuyor, meditasyon yapiyor, okuyor, uyuyor.




Huzurun resmi bu olmali..

Kelebekler ozgurdur / kelebek cenneti











Burasi Peggy Notebart Nature Museum. Cok tabiat muzesi gordum ama bu kadar interactive ve ogretici, gezmekten keyif aldigim bir muze gezmedim. O nefret ettigim plastik gozlu, ici doldurulmus hayvanlardan cok az var, ve sanki dogal ortamlarinda gibiler. Etraf coluk, cocuk dolu, "ne kadar sanslilar" diye dusunuyorum.











Muzenin disinda bir pond u var, icinde ordekler saliniyor. Minik iskelesinde insanlar balik tutuyor, gunesleniyor. Yesilliklerde insanlar piknik yapiyor, yani seyirlik degil yasamalik bir muze ve eko-sistemi.

Fakat en etkileyici tarafi : kelebekler cenneti. Kocaman bir sera dusunun, tavani cok yuksek, ici bitki dolu, yemyesil, ve etrafta rengarenk yuzlerce, binlerce kelebek. Irili, ufakli, mavi, turuncu, siyah, beyaz. Kelebekler burda ozgur, insanlar ziyaretci.





Kelebekler icin meyvelerden olusan ziyafet sofrasi hazirlamislar. Bi bakiyorsunuz basiniza, omuzlariniza konuyorlar, bir bakiyorsunuz pike yapiyorlar, bir bakiyorsunuz cicegin ozunu emiyor. Koca seranin icinde kelebeklerin pesinden kosuyorsunuz saga sola. Cikista levha var : 'lutfen kelebekleri goturmeyin"




Disarda kelebek ciftligi var, yani bir laboratuar ve pencereleri.








Her pencerede onlarca kelebek parmak ucu kadar hallerinden kozanin icinden kanat cirpanlarina kadar ve sonunda kozasini yirtip disari cikanlar. Mucize gibi, resimlerini gormeye benzemiyor, canli canli gelisim evrelerini izliyorsunuz. Bunu bir de yavru kopek baliginda gormustum , o da burada bir akvaryum da. Insan dogaya bir daha bir daha hayran oluyor, doga ve Tanri'nin mucizelerine.

Thursday, June 5, 2008

Boston, Cheers!!

Boston Amerika'nin en tarihi sehri olmali. Ingilizlerle ilk tanisan, ve bu yuzden Ingiliz kulturunu benimsemis bir sehir. Ingilizlere isyanin basladigi sehir ayni zamanda. Boston Tea Party (ki yanmis, onarimda, goremedik) de caydan alinan vergiye karsi gelen 'patriot' larin caylari okyanusa dokmesi ile basliyor hersey. Sonrasi savaslar, 1776 da Declaration of Independence (ben bunu Philadelphia da yaptilar saniyorum hala). Benjamin Franklin burda dogmus. Sehirde tarihi mezarlar var, mezar taslari duruyor, oldukca meshurlar gomulu.




Boston ayni zamanda Irish multecilerin geldigi, aclik ve eziyetle kirilip dokuldukleri bir sehir. Sonuc olarak koku Irish olanlar Bostonlu genelde. Butun sehir Irish publar la kapli, St Patrick Day de kimbilir nasil oluyordu ortalik?






Sirin bi sehir, Istanbula benziyor yokus, tek serit trafik, yola parkedenler, yola atlayan yayalar, ecis bucus sokaklari ile. Dumduz ve duzenli Chicago'ma hic benzemiyor. Her yer yuruyerek gezilebiliyor, cok yakin mekanlar, Freedom Trail - kirmizi bir hat- uzerinde yuruyerek tum tarihi mekanlari gezebiliyorsunuz.




Tabi bu turu tarihi kiyafetli amca ve teyzelerle yapma imkani da var.








Modern binalar da var, tarihi restore edilmis binalar - ki artik hemen hepsi muze- aralara saklanmis, guzel surprizler sunuyorlar gezginlere. Her Amerikan sehri gibi kocaman bir Italyan mahallesi var, bi de tabi ki chinatown, ama SF deki kadar buyuk degil.
Boston demek okyanus, denizcilik, tekneler, yelkenliler demek. Boston seafood , ve de lobster ile unlu, enfes bir mutfak. Ben en cok Calm chowder corbaya bayiliyorum, tabi lobster a da. Ayrica nehir de var, nehrin karsi kiyisi sa meshuuur okullarin oldugu Cambridge , yani Harvard ve MIT in mekani. Bu sefer gidemedim, daha once kisacik gormus, camlarin arkasindaki intelligent ogrencilere imrenmistim. Simdi Harvard deyince aklima Business School dan once Law School geliyor. Dunyaca meshur muzik okulu Berklee Boston da.

Nehrin bir kenari da coook tarihi baska bir neighborhood olan Charlestown. Burada naval base var. Ayrica ilk donanma gemisi olan USS Constitution (nefis bir muzesi var) butun hasmeti ile burda demirli. Nefis bir yelkenli, coook savastan galip cikmis, yenilmemis savasta , yillar yormus onu. Simdi bakimda. Muze tum muzeler gibi interaktif, insani katiyor icine. Ayrica bir baska modern savas gemisi de var burda. Hepsinin icine girip gezilebiliyor.

Boston un bir suru wharf u var, birin de kocaman bir akvaryum. Burdan whale-watching icin katamaran kaliyor, sizi acik denize goturuyor, balinalar burda sudan cikip numaralarini gosteriyorlar. Ben gitmedim, gidenin yalancisiyim. Ben pufur pufur nehir ve okyanus turunu tercih ettim, civarda bir cok ada var ve bunlar national park, koruma altinda, piknik alani filan.

Boston deyince aklana gelen bir aile var : Kennedy hanedani. JFK muzesine gittik, ne careki o gun bir film-shooting vardi, 40 dakika icinde kosturarak gezdik. Aslinda gorulecek bir cok film vardi Kennedy li yillari anlatan. Kennedy lerin misafir agirlamalari, Domuzlar korfezi krizi ve Rusya ile iliskiler, 'Ich bin ein Berliner' konusmasi. Beyaz saray yillari, Jacqueline ' in kiyafetleri, seyahatleri, tabak-canaklari, neler neler... JFK in teknesi de cimler ustunde duruyor. Arastirmacilar icin mukemmel bir library si var. Etkilenmemek imkansiz..






Bu aralar Ted Kennedy de nadir gorulen ve tedavisi zor bir beyin kanseri tespit edildi, herkes ona iyi dileklerini iletiyordu. (su an itibari ile evine dondu, kemoterapi devam edecek)








Tabi ki Cheers den bahsetmeden gecemeyecegim, hem orijinal i hem replicate i cok renkli, shop u da para basiyor.






Faneuil Hall denen, ismini soyleyemedigim yer de kocaman bir alisveris ve panayir yeri, tipki Covent Garden gibi, 3 kocaman market hall u var. Wagamama bile mevcut, bunlar bizim sehrimizde yok mesela.





Boston un cok guzel mahalleri var, belli zengin bir sehir : mesela Beacon hill, Londra da Knightsbridge de dolasir gibi. Sosyetik, sik, alisveris ve piyasa caddesi Newberry.






Boston common kocaman bir park, tipki Hyde park veya kugulari ile St. James's park. Evler tipik Victorian, merdivenler, brickler. Havasi Chicago'mdan coook farkli. New England diye bosuna dememisler. Tarihi, havali ve oldukca pahali bir sehir.





Bir gun cok ilginc bir parade e rast geldik : tum yillara ait Amerikan askerleri kendi kiyafetleri icinde yuruyus yaptilar, cok yasli basli amca da vardi, galiba yillik bir toplanti imis, hos bir goruntu idi.

Kisaca Amerika' ya geleceklere Boston u gezmeleri tavsiye edilir, 4 gun yeterlidir.

Memorial Day weekend / Galena / Dubuque

Memorial Day weekend diger pek cok amerikan tatili gibi long-weekend yapmak amaciyla her ..... ayin ilk / son Pazartesi / Cuma si seklinde iyi ayarlanmis bir 'yaza merhaba' tatili esasen. Yani bence. Tabi birileri, ki galiba WW2 gazi ve sehitleri, aniliyor, ama esas olay plaj sezonu, festival sezonu, havai fisek sezonu gibi eglencelerin baslangici. Bu noktadan itibaren o da bir Pazartesi gelen (Eylul 'un ilk Pazartesisi) Labor Day e kadar eglence... Bu sene 26 Mayis a denk geldi. Tabi okul bitmisti, ama olsun , tatil tatildir. Biz de bu cercevede ' Illionois i gezewlim gorelim' konulu bir etkinlik yaptik. Nadide duz ova eyaletimizin tek mekani olan, her mevsimde derde deva, Galena'ya gittik. Chicago disina cikinca aslinda Illinois in tam bir tarim eyaleti oldugu ve de Chicago 'dan baska pek anlamli bir sehrinin olmadigi bir daha dogrulandi.

Galena eski, kelimenin tam anlami ile sirin, Avrupa kasabalari gibi ecis-bucus, incik-cincik dukkan ve envai cesit yemek yeri ile dolu bir town. Faaliyet cok, balondan ata, kayaktan, tirmanmaya kadar her sey mevcut. Kisin goremedigimiz Chestnut Moutnain da buranin kayak merkezi.Yol aslen 3 saat ama, giderken ufak bir exit atlama sonucu solugu Wisconsin de bulduk. Ben bir tuhalik oldugunu anlamistim, zira beklenen sehir gelmedi yol ustune. Gezi ekibi 'yok caniiim' larla bana katilmadigini belirtti, ama koskoca 'Welcome to Wisconsin' tabelasi karsisinda yenilgi kabul edildi. Yol uzadi, ama olsun gormus olduk.










Memorial day weekend dogal olarak bizden baskalarinin da tatil icin yola ciktigi bir zamandi ama biz klasik Turk piskinligi ile 'aman canim herkes mi Galena'ya gidecek, rezervasyona ne gerek var' dedik, ve el-kol sallaya sallaya brosur de ve Web de gordugumuz yol ustunde begendigimiz Guesthouse lara bakmaya basladik. Evet, herkes Galena'ya gitmisti ve yer filan yoktu, degil ki secme sansimiz olsun. Ben bunun olacagini tahmin etmis, ve rezervasyon icin israr da etmis bir kisi olarak normal sartlarda pek gitmeyi dusunmedigim Iowa tarafinda Dubuque da kalmayi planlamistim worst case.

Galena eyaletimizin kuzey bati tepesinde, yani hakikaten 20 km sonra Iowa. Missisipi yi gecince karsisi eski bir sehir olan Dubuque. Bu sehirde Galena'nin sevimliligi yok, basbayagi eski, kirli , bos bir Amerikan sehri. Sonunda bir Days Innde yer bulduk, ki aynen bir motel oda onune araba cekiliyor. Ben coktan razi idim, zira bir ara 'ne olacak Chicago'ya geri doneriz' laflarini duyup bayiliyorum zannettim zira 5 saattir yolda ve yorgundum ve geri 3 saat gitmeyi dusunemiyordum bile.










Days Inn de bir gece kalma fikri iyi geldi, etrafta super motosikletler, pardon Harley Davidson cilar vardi. Motocu demeyelim, yanlis anlamayalim, bunlar amca, teyze seklinde. Motorlar ruya gibi, arkalarinda da mutlaka oyuncak bir hayvan var. Tek tek motorlarin resmini cektim. Odayi ayarlayinca tekrar Galena'ya donduk, iki gun icinde Galena-Dubuque arasi 15 miles i 8 kere gidip geldim.

Ertesi gun ortam kesfedildi, Galena'ya gidildi, dolanildi, alisveris yapildi, geri gelindi , Missisipi de paddle boat da gezildi, Wisconsin-Iowa-Illinois sularinda gezinildi, muze bazi ekip elemanlari tarafindan gezildi, bazilari 'eksik kalsin' dedi. Bu arada guzel bir inn de ayni paraya oda bulundu, geri gelinip tasinildi. Bu inn hakikaten cok temiz, sevimli, dekorasyon guzel, Days Inn den sonra icimiz acildi.


Aksam yemekten once odaya yerlestik, guzel bir yerin tadini cikariyoruz, arkadasim TV yi acti. O da ne? TV yayini kesmis , torneado uyaris veriyor, hemde 'derhal siginaklara gidin' diyor. Evet hava sicak, nemli ama , bunun anlamini sonra anlayacaktik. Bulundugumuz yere yarim saat icinde gelecegi soylendi. Tum otel halki hazirlandi. Harley ciler motosikletleri korunakli yerlere aldilar. Birden sirenler duyuldu. Araba kiralik, sigortasi eksik. Bir de yemek yememisiz, benim icin stres kaynagi, Allahtan TV yi actik, yoksa basip tekrar Galena ya gidecegiz. Derhal otelin karsisindaki McDonalds a gidildi, menuler alindi, otele kostur kostur donuldu sanki torneado arkamizda gibi. Tum otel halki TV nin basina gecti, sirenler devam. Biz olayin boyutunu anlamiyoruz. Bu arada TV de hasarlar, oluler filan gosteriliyor, '10 dakikaya burda' deniyor. Artik ortam tam cumbus. Ve sonra hep beraber hava kararina kadar ve sonrasinda bu muthis doga olayini seyrettik, yasadik. Dolu, yagmur, firtina, simsek, gok gurultusu, gok yuzu kararmasi. Bunlarin hepsini tabi ki gormustum, ama bu bambaska bir tecrube oldu. Ve sonrasinda bu is Amerika da cok devam etti, basta Iowa ve Indiana olmak uzere cok zarar verdi, can aldi.
Biz ertesi gun yola ciktik, ortalik sakinlemisti, araba da saglamdi, Chicago muza geri donduk.

Ve Demokratlarin adayi...

15 aylik yorucu, kiran kirana , omuz omuza yaris bitti. Bu gercekten bir yaris, sinir savasi hatta. Hillary Clinton in yaninda Amerika'nin en sevilen gecmis baskani Bill Clinton vardi. Gerci son donemler oldukca asabilesti, muhabirlere saldirdi, bagirdi, cagirdi. Bu arada cok da dedikodusu yapildi kampanya gezilerinde ne cevizler kirdiginin. Kalp ameliyatindan sonra huyu degisti dediler, elestirdiler. Ama bu power-couple ortami cok gerdi. Hillary Clinton cok dirayetli, inatci, savasci, enerjik bir amazon. Yuzunu hic degistirmedi, bikmadan usanmadan kapi kapi dolasti, halka oynadi. Ama bir de super delege denilen parti yoneticileri var ki onlar halkin (ozellikle yasli, beyaz kadinlarin ve az gelirli mavi yakali, beyaz erkeklerin) yedigi masallara kanmadilar. Yetmedi Clinton markasinin pazarlanmasi. En son Florida ve Michigan eyaletleri ile ilgili kararlarda Obama 'nin dedigini kabul etti parti. Aslinda kadin olmasi acisindan Hillary i destekliyor olmam lazimdi ,veya Turklerin cogunun sicak Clinton anilari nedeniyle. Bana tuhaf bir sekilde Tansu Ciller ' i hatirlatti. Yuzunde surekli siritan maskesi, populist olmaya calismasi, ama bir yandan da guc arenasinda kendini pazarlamasi, "bu baciniz iktidara gelsin mi" veya "kendim icin istiyorsam namerdim, ben iktidara mecburum" soylemleri.. Bana samimi gelmiyor kusura bakmayin. Klasik bir politikaci , ne careki kadin olmasi nedeniyle daha hirpalanabiliyor, kendini ispatlamak icin daha cok paralaniyor. Bu noktalarda ve mucadele sanatinda tam not. Ama Amerika'nin ve dunyanin patronu olmamali.
Diger yanda kahramanim, African- American Barack Hussein Obama. Degisimin simgesi, cok iyi bir hatip, hatta cumle icinde kelimeleri teker teker dura dura soyluyor da cumle sonunda ben "Veleddalin, amin" diyecek gibi hissediyorum kendimi. 2007 Subatinda, coook soguk bir gunde bizim Illinois in baskenti Springfield de Abraham Lincoln un baskanligini ilan ettigi yerde yola ciktigi andan beri izliyorum. Evet tecrubesiz, ama ilginc bir liderlik stili var, insani aliyor, olaya katiyor, parcasi oluyorsun bir butunun. Cok guzel guluyor, basket oynuyor, kocaman kulaklari, uzun bacaklari, ve cok guzel elleri var. Entellektuel, cok iyi egitimli, bilge bir adam. Yani saygin ve genc. Teknolojiyi ve Internet in gucunu olaganustu sekilde kullandi kampanyasinda. Hillary icin hep iyi konustu, basi pastorleri ile beladan kurtulmadi, cok elestirildi, ama akilli oynadi. Aslinda ekibini kutlamak lazim, muthis strateji, muthis pazarlama, super fund-raising. Gencler Obama'yi bu gune getirdi, ozellikle yeni oy verenler, yasli-beyaz kadinlar otursun kadin programlarindaki Hillary nin nasil pancake yaptigini seyredip dertlerine yansinlar. Bastan partisi dahil hic kimse inanmadi, diger Illinois senatoru Dick Durbin disinda aylarca destekleyeni olmadi. Ozellikle caucus denen uzlasma - ikna - tartisma tipi secimlerde cok basarili idi. Kitleleri cok guzel harekete gecirdi, yasli beyaz kadinlar ve meksikalilar haric. Bir noktadan sonra Hillary i birakti, artik nihai hedef olan McCain ile ugrasmaya basladi, baskan adayi gibi. Sonlara dogru buyuyen cig seklinde super delege destegi geldi. Ve 2118 i deldi gecti.
Soguk Springfield gununden 15 ay sonra (yaklasik 470 gun) bu sefer Minesota da hic yanindan ayirmadigi mor-sever, gaf-yapar , entellektuel karisi Michelle e sonra kizlarina tesekkur etti, zaferini anneannesine adadi ve Demokratik Parti baskan adayligini cok kesin bir sekilde ilan etti. Ben artk hic bir seyin eskisi gibi olmayacagini dusunuyorum ana secimi kaybetse de. Bir tarih yazdi ve ben de bu tarihi bastan beri adim adim izledim, dua ettim. Genc, dinamik, populist ve kokusmus politikadan yana olmayan, 'degisim' diye yola cikan, entellektuel, bilgili, etik degerleri yuksek , ve de bestseller kitap yazmis bir liderin / insanin dunya icin onemli oldugunu ve bircok ulkede, umarim benim orta dogulu ulkemde de degisimi trigger edecegini ve domino taslarinin birer birer devrilecegini dusunuyorum, kendi adima ve dunya icin umutlaniyorum. African - american bir baskan adayi veya baskan Amerika icin cok buyuk bir adim, ama bu onemli degil. Zira Obama da rengi disinda African-American degil. Yolunun isiklar icinde olmasini diliyorum, kazanamazsa lutfen TR ye gelsin, parti kursun.

Saturday, May 17, 2008

Garage Sale

Bugun uzun zamandir heyecanla bekledigimiz 'garage sale' vardi bahcemizde. Hava icin dua ettik, cunku alternatifi iceri 'party room' a tikilmakti tum gun. Chicago'nun havasi belli olmaz ama bize yardim etti, satis bitene kadar bulut bile olmadi. Geceden fiyat etiketleme islemini yaptik, ve sabah 9 da asagi inip masalari kapip konuslandik. 10 da yasli-basli kisiler akin etmeye basladi, hepsi de fiyat oldurme cabasi icinde bi de pazarlik yapmaya calistilar. Civardan oldukca gelen oldu, bence iyi de talep vardi, yine de talep hep kivir zivir kucuk esya ya oldu. Yandaki benim masa, yanimda da komsum var, ikimiz de donmeden elden cikarma ve esyadan kurtulma derdindeyiz.

Aslinda satilacak esyalar da cok iyi , cok guzel cekoslavak bardak-tabak vardi. Kiyafet, ayakkabi, canta bile satan vardi. Yanda turk kosesi var, siniyi satmayi basardik, tabaklarimiz da gitti, kahve askisi hediye edildi. Halilar Salvation Army e hibe edildi.





Ben kendi adima taburemi, kucuk masami, DVD playerimi, askilarimi, tencerelerimi ve de okuma labmami sattim. DVD player ve lambami ben de arkadasimdan almistim zaten. Bu arada dayanamayip bir porselen tabak aldim ben de.





Kalanlarin bir kismi satilir umudu ile eve geri tasidik, kivir ziviri Salvation Army e hibe ettik, apartmanimizin en sevdigimiz elemani (doorman den technician a terfi eden) Jose'ye 'istedigin varsa gel al' dedik, eglenceli bir Garage Sale tecrubesi gecirdik.

Thursday, April 24, 2008

Amazon u seviyorum..

Bir okuma ve muzik dinleme saplantisi geldi bu ara bana. Okuma yeni degil tabi, yaklasik iki yildir artan bir miktar ve hizda , artik secerek akademik okuma calismalari devam etmekte, bir nevi terapi. Muzik dinleme ise zaten vardi. Ama bu seferkiler baska.

Amazon 25 usd ustu free shipping, gelsin CD ler, gitsin kitaplar. Tabi bu konfor burda, TR de ulasim parasi tuz- biber. Ama sanirim daha ucuz, zira used da alabiliyoruz. Ben bu ara oldukca cok aldim gider ayak.

Bir kere artik akademik okuma yaninda hayata dair okuyorum : tarih, tarih-roman arasi, biyografi. Gecen sene Khalid Housseini nin Kite Runner ini okumus ve Afganistandan cok etkilenmistim. Birincisi cok icli bir hikaye, ikincisi arkadasin kalemi cok kuvvetli. Kendisi Amerika ya ailecek iltica etmis, ama dantel dokur gibi anlatiyor. Ucuncusu Afganistanin belli bir tarih kesitini anlatiyor. Bireysel hikayeler acikli, ama ulkenin hikayesi de cok acikli. Once Sovyet isgali, sonra dincilerin gelisi ve Taliban. Sovyetlerden evet de, Taliban dan urkmemek imkansiz. Ulkeye , kulturel, birikime, kisisel gelire, insanlara ve kadinlara din adina yapilanlari gordukce bir Turk olarak insan iki degil uc- bes kere korkuyor. Hem insanin ici ciz ediyor, hem de "ne kolay oluyormus" diyor. Acaba kim daha zararli olmus? Bu kitap, ki Turkce adini bilmiyorum, ama Turkiye de de satiliyordu, kesinlikle ibret oykusu. Filmine de gittim, sahneleri, Afganistani gormek (ki Pakistan da cekilmis guvensizlik nedeni ile) cok etkileyici. Afganiztan deyince insanin aklina tazisi, kulturu, sairleri ve yemekleri gelirdi onceden, simdi sari , boz bir toprak rengi gozumun onunde. Cok merak ediyorum sahsen.
Derken bu arkadasin gecen sene yeni kitabi cikti ve fakat bir turlu paper back e gecemedi. Yani hardcover iyi de, hem agir, hem pahali. Ama Amazon (Google dan sonra ikinci can kurtaranim) da bulunca A Thousand Splendid Suns i da aldim. Bu kitabi soluksuz okudum. Tam bir tarih masali ve yakin tarihe kadar geliyor yani ikiz kulelerin gidisi, Amerika savasi ve Karzai hukumeti dahil. Benim zayif tarih bilgimi yerine oturttu, cok da uzdu aslinda. Afganistan in yok olan degerlerini, canlarini yerine koymanin imkani yok. Hele de savas multeciler, en cok da pakistan a kacmislar. Ancak sunu gordum ki her cesit kokten dinciye , kisaca Taliban ve bin Laden dunyaya bela eden Pakistan. Bence Irandan daha kontrolsuz ve de fakir bir ulke. Bu kitap da ayni urpertileri gecirtti.
Daha once cok sevdigim Guney Amerikali bir gazeteci yazara geri donmustum : Isabel Allende
Hemen hemem tum kitaplarini okudum : The House of the Spirits, Eva Luna, Daughter of Fortune, Of Love and Shadows, Paula (olen kizi ile hastanede anilari), hepsi Guney Amerikayi anlatiyor. Ines of My Soul , Chile nin kurulusunun hikayesi, ne kadari tarih ne kadari fiction bilmiyorum, ama surukluyor, alip goturuyor.
Bir de elimden dusmeyen, yani konu agir oldugu icin maalesef cok agir okuyabildigim (akademik makalelerden de zor) Middle East var, iki bin yillik tarih. Bernard Lewis bu konunun uzmani, TR deyi cok iyi taniyor. Osmanlilari ve de tum musluman devletlerini anlatiyor tarih icinde. Dikkatimi cekti, Osmanli Imparatorlugu ve Turkiye ye ayni tutuyor. Birebir. Ne kadar bu yeni bir devlettir desek de idaresinin disinda algi aslinda identical oldugu. Belki de dogru.
Bundan once de yine ayni cografya da yazar Amos Oz un hikayesini okumustum: A Tale of Love and Darkness. Kitap Yahudi tarihi gibi, cesitli ulkelerden bir araya gelislerini, kulturlerini ve Israil Devletinin kurulusunu anlatiyor. Zaten merak ederdim, sanki tamamladi bircok seyi kafamdaki. Simdi kesin Israile gitmek ve gormek istiyorum.

Muzige gelince, cesitler sabit :
- Elveda Rumeli muzikleri ozellikle Bozdogan (Aysiz geceler kumrulur aglar icimde veya Memleket seni sevmeye yurek gerek)
- Bruce Sprinsteen / Magic (Long Way Home , The girls in their summer clothes , Your worst enemy)
- ve de yeni kesfettigim Amy Winehouse (Back to Black ve You Know I am No Good ve de Rehab). Kendisi dovmeli, fena halde asi ve alkolik bir Ingiliz teyze. Ama girtlagi super, once zenci zannettim. Super bir ses ve de yorum aslinda.

He left no time to regret
Kept his dick wet
With his same old safe bet
Me and my head high
And my tears dry
Get on without my guy
You went back to what you knew
So far removed from all that we went through
And I tread a troubled track
My odds are stacked
I'll go back to black

We only said good-bye with words
I died a hundred times
You go back to her
And I go back to.....

I go back to us

I love you much
It's not enough
You love blow and I love puff
And life is like a pipe
And I'm a tiny penny rolling up the walls inside

We only said goodbye with words
I died a hundred times
You go back to her
And I go back to

Black, black, black, black, black, black, black,
I go back to
I go back to

We only said good-bye with words
I died a hundred times
You go back to her
And I go back to

We only said good-bye with words
I died a hundred times
You go back to her
And I go back to black

Friday, April 4, 2008

St Augustine - Florida nin birazicik kismi

Mart sonu, yani bir ay once gittigim Spring Break in ikinci ve esas dolu kismini anlatmayi unutmusum, yani unutmamisim da vaktim olmamis bu vakit bollugunda.






Arkadasim Nebiye Jacksonville e 45-50 dakika uzaklikta Orange Park mevkiinde ev aldi, yesyeni, gicir - gicir. Gule gule otursunlar, gercekten cok hos siteler var cevrede, bahceler, fiskiyeler. Bana kalsa tam yazlik mekanlara benziyor. Benim gibi bir sehir kusu icin issiz, hareketsiz, fazla huzurlu. Her yere , ki bu mall lar, arbayla gitmek gerekiyor. Bense 5 dakikada bes markete ulasiyorum, Tabi sart meselesi, ben de araba yok, orda bir hatta iki arabasiz olmaz. Aile hayati icin cok uygun, zaten de aileler oturuyor. Ama bu Amerika nin degisik suburblerinde gozlemledigim olgu orada da gecerli : Cocuklar bahcede oynamiyor, fazla insan yok, arabalar kapida. Dekor gibi. Insan , hareket, Chicago'ya mahsus, zira bir cok buyuk sehirde insanlar sokakta degil, arabada. Sitede aksam karanlik olunca issizlik cokuyor, gunduzden farki ortalik karanlik sokak isiklari disinda. Bu Amerikalilar galiba cok az isikla yetiniyor. Ayrica sessiz insanlar, tissss yok. Korkutucu bile. Ses de fakir ve zencilere mahsus herhalde. Burda hicbir sey yapmazlarsa bagirir, kendi kendilerine konusurlar. Mentally disordered diye baktiklarim galiba en renkli insanlar. Dogru African American ve latinos. Netekim Nebiye lerin guzel, bakimli, dekor gibi, issiz ve sakin sitesinde tek bagiran aile kavga eden bir African-American ciftti. Hem de cok renkli idi, cekinmesem taraf tutasim , izleyesim geldi. Bu mahal suya yakin, okyanus kiyisinda degil ama gol mu nehir mi oldugunu anlayamadigim su birikimleri veee tekneler var. Sonras hava ilik, serbet gibi. Yazi hakkinda henuz bilgi almadik. Yazlik gibi gormekte haksiz miyim?

Bir gun beach e gittik, beach tum beachler gibi. Okyanusla ilgili deneyimim kisitli ve olumsuz. Zira soguk (genelde benim ayaklarimi soktugum mevsimler), dalgali, dibi gorunmuyor. Cabuk derinlestigi soyleniyor. Hem Atlantic hem Pacificle ilgili fikrim budur. Bence deniz ve de bizim Michigan golu daha guzel. Tum kiyilarda oldugu gibi yuzen den cok oynayan, spor yapan ve de kumda yatan var. Ve cok kalabalik.
Bir gun St Augustine e gittik. Dusundum ve buldum orayi niye sevdim : Avrupanin veya Egenin , Akdenizin kasabalari gibi. Kucuk, dar sokaklar, yuksek bina yok, deniz kiyisi, tekneler. Yani Amerikan sehirlerinden cok farkli. Vee had safhada turistik. Etrafta dolanan trene benzer otobusler, hediyelik esyacilar, yiyecek -icecek. Coook sevimli, cok.




Zaten Ispanyollarin ele gecirdigi ve de hafif bir katliam yaptiklari bir yer.







Ispanyol etkisi belli oluyor, binalar, meydanlar, kiliseler, oteller, coffeehouselar , dukkanlar, dukkanlar. Sanki korsanlar etrafta dolaniyor. Hersey deniz ve denizcilik ustune.










Yukardaki muze- otel karisimi kompleksin icinde minik bir kopru bir de havuz vardi. Tabi hemen paralar atildi. Havuzda rengarenk baliklar vardi, fakat oldukca besililerdi, obez demek daha dogru. Bu da American size oluyor herhalde. Orada ne amacla bulunuyorlar. Daimi ikametgahlari mi yoksa nefis bir yemek olmadan onceki son istirahatgahlari bilemedik.
















Bir de Believe-or-Not muzesi var.












Belki de Amerika nin ayakta kalan tek kalesi St. Augustine de. Tarihi bina vs. gordum de cok, hakikaten kale gormemistim. Kale tabi minyatur gibi, toplari var, ama cok alcak. Artik kim kimi korumus bu kalede bilinmez.











Cook guzel bir gundu benim gibi kisi yasayan bir Chicago lu icin. Gunes geride kaldi, bahar ve bahar dallari ve sincaplar Florida ve Atlanta da kaldi. Zaten donuste mantomu giymeme ragmen icim titredi. Saat sekizdi Cuma aksam, Chicago sokaklari bombostu. Soguktan. Hava karanlikti. Ve bu boyle Nisan ortasina kadar surdu.