Dün (23 Kasım Perşembe) Amerikan kültürünün en önemli parçasindan bir olan Thanksgiving (Sükran Günü) idi. Hikayeyi mealen biliyorum, detaylara hakim olmasamda bu minvalde vukuu bulmuştur.
Bir varmış, bir yokmuş, çok eski yillarda, diyelim 1600 lerde, Amerikalilar o zaman daha emperyalist degilken,İngilizlere karsi özgürlik savaşına girişmemişken, yeni kıtaya yerleşmek üzere bir koloni gelmiş. İlk yıl çok zorlu geçmiş, bizim maceracı grup aç kalmış, yerlilerin yardımı ile hayatta kalmışlar. Seyredenler daha net hatırlayabilir, Yeni Dünya (veya buna benzer) diye birkaç bölümlük bir dizi -uzunca bir film- vardır. Amerikaya ayak basanların hikayesi ve tabi meşhur Kızılderili soykırımı.
Neyse, daha sonra yerlilerin yardımı ile ekim, dikim faaliyetleri başlamış, ve daha sonra bereketli geçen bir hasat sonrasında şükür etmek üzere bu günü mimlemişler. Daha sonra uzun süre kutlanmamış, ama Amerika Amerika olunca,yani 1800 lü yıllarda Lincoln ilk defa başkan olup bu devleti resmen ilan edince resmen kutlanmaya başlanmış. Daha detaylı bilgi için The Thanksgiving Story
Güzel tarafı her sene Kasım ın 3. perşembesi olması, yani Cuma da tatil olup bu arada 4 günlük bir tatil yaratmış olunması. Zaten Ekim ortasından itibaren havaya giriliyor, bu hava yılbaşı sonrasına kadar gidiyor. Hakikaten "holiday season".
Thanksgiving, Christmas gibi ailenin bir araya geldiği nadide günlerden, ve de doğal olarak Amerika'da en yoğun seyahat dönemi. Mümkünse Salı'dan yola çıkmak lazım. Zaten Çarşamba okulda kimse yok, herkes yolda bir yerlere gidiyor. Tabi ki havaalında inanılmaz kuyruklar, rötarlar, yerlerde insanlar. Ve her ne hikmetse (aslında şaşılacak bire şey yok sonbaharın sonu, hatta burda kış)hep yağışlı, pis bir hava oluyor. Bu sene sabahtan senenin ilk karı yağdı, önce sevimli idi, sonra tipiye döndü, neyse öğlen durdu.
Thanksgiving aynı zamanda bir paylaşma günü : yemekleri, hazırlıkları, pişirmeyi. Sabahtan 10 gibi hindi slowcooker a oturtuluyor veya fırına veriliyor. Bu arkadaş öğleden sonra 3 e kadar filan ancak pişiyor. Tabi yanında meşhur "sweet potato" veya "yum" denilen içi turunca bir cins sivri patates, akla gelen onlarca başka yiyecek, pielar.
Bu sene Amerikalı arkadaşlarıma davetliydim, neyse tedbirli davranıp bir mercimek köftesi yaptım alel acele, eli boş gitmek olmaz, hatta yemek götürmek lazım. Çoluk çocuk oldukça kalabalıktık.Uzun süre hep beraber sofra hazırladık, onlar daha önce pişirme işini halletmişlerdi. Sonra hep beraber dua ettik, Tanrı ya bize verdikleri için, hatta yaşadığımız için ve bir arada olduğumuz için teşekkür ettik. Sonra ... o kadar çok yedik ki ve saatlerce. Pieları unutamayacağım, hele romlu olanını. İnanılmaz bir ananas tatlısı vardı, hemde ekmekli, tereyağlı ve şekerli, yani uzak durulacak her şey.. Cranberry li brownie de çok güzeldi. Pecan pie a baktım, ve eksik kalsın dedim. Sonra kart oyun oyunları, sohbet. Eee külkedisi ödevlerine dönmeliydi, ben bu fasıla çok kalamadım.
Bu arada çok enteresan sohbetler oldu : Aslında ne kadar zayıf olduğumuz, insan olarak fazlaca kibirli olduğumuz, herşeyi kendimizin yaptığını/ başardığını sandığımız, ama aslında her şeyi Tanrıya borçlu olduğumuz, ve de hiç olmazsa günün belli bir anında bunu hatırlasak fena olmayacağı, şükretmenin ne kadar basit ama ne kadar önemli olduğu, Tanrıyla ilişkimizi düşünmemiz ve bunları tekrar tekrar kendimize hatırlatmamız gerektiği.
Ben de enteresan izler bıraktı dün gece. Tabi ki ben de hatıra kalorilerde kaldı. Hristiyan (ki bu arkadaşlar Protestanlığınbir türevine inanıyor, ama İsa baş figür) veya Müslüman veya Yahudi olmak çok önemli değil. Çünkü Tanrı aynı, ve tek ve bir. Ve biz Tanrının çocuklarıyız, mucizeleriyiz. Aklıma küçükken yemekten önce ailece yaptığımız dualar geldi. Biz bunları nerde bıraktık? Nerde bayramlara tatile gitmeye karar verdik sevdiklerimizle bir araya gelmek yerine? Din aslında nedir? Tanrımla ilişkimi ne kadar düşünüyorum? Ve ne kadar bencil ve mağrurum aslında.
Bir varmış, bir yokmuş, çok eski yillarda, diyelim 1600 lerde, Amerikalilar o zaman daha emperyalist degilken,İngilizlere karsi özgürlik savaşına girişmemişken, yeni kıtaya yerleşmek üzere bir koloni gelmiş. İlk yıl çok zorlu geçmiş, bizim maceracı grup aç kalmış, yerlilerin yardımı ile hayatta kalmışlar. Seyredenler daha net hatırlayabilir, Yeni Dünya (veya buna benzer) diye birkaç bölümlük bir dizi -uzunca bir film- vardır. Amerikaya ayak basanların hikayesi ve tabi meşhur Kızılderili soykırımı.
Neyse, daha sonra yerlilerin yardımı ile ekim, dikim faaliyetleri başlamış, ve daha sonra bereketli geçen bir hasat sonrasında şükür etmek üzere bu günü mimlemişler. Daha sonra uzun süre kutlanmamış, ama Amerika Amerika olunca,yani 1800 lü yıllarda Lincoln ilk defa başkan olup bu devleti resmen ilan edince resmen kutlanmaya başlanmış. Daha detaylı bilgi için The Thanksgiving Story
Güzel tarafı her sene Kasım ın 3. perşembesi olması, yani Cuma da tatil olup bu arada 4 günlük bir tatil yaratmış olunması. Zaten Ekim ortasından itibaren havaya giriliyor, bu hava yılbaşı sonrasına kadar gidiyor. Hakikaten "holiday season".
Thanksgiving, Christmas gibi ailenin bir araya geldiği nadide günlerden, ve de doğal olarak Amerika'da en yoğun seyahat dönemi. Mümkünse Salı'dan yola çıkmak lazım. Zaten Çarşamba okulda kimse yok, herkes yolda bir yerlere gidiyor. Tabi ki havaalında inanılmaz kuyruklar, rötarlar, yerlerde insanlar. Ve her ne hikmetse (aslında şaşılacak bire şey yok sonbaharın sonu, hatta burda kış)hep yağışlı, pis bir hava oluyor. Bu sene sabahtan senenin ilk karı yağdı, önce sevimli idi, sonra tipiye döndü, neyse öğlen durdu.
Thanksgiving aynı zamanda bir paylaşma günü : yemekleri, hazırlıkları, pişirmeyi. Sabahtan 10 gibi hindi slowcooker a oturtuluyor veya fırına veriliyor. Bu arkadaş öğleden sonra 3 e kadar filan ancak pişiyor. Tabi yanında meşhur "sweet potato" veya "yum" denilen içi turunca bir cins sivri patates, akla gelen onlarca başka yiyecek, pielar.
Bu sene Amerikalı arkadaşlarıma davetliydim, neyse tedbirli davranıp bir mercimek köftesi yaptım alel acele, eli boş gitmek olmaz, hatta yemek götürmek lazım. Çoluk çocuk oldukça kalabalıktık.Uzun süre hep beraber sofra hazırladık, onlar daha önce pişirme işini halletmişlerdi. Sonra hep beraber dua ettik, Tanrı ya bize verdikleri için, hatta yaşadığımız için ve bir arada olduğumuz için teşekkür ettik. Sonra ... o kadar çok yedik ki ve saatlerce. Pieları unutamayacağım, hele romlu olanını. İnanılmaz bir ananas tatlısı vardı, hemde ekmekli, tereyağlı ve şekerli, yani uzak durulacak her şey.. Cranberry li brownie de çok güzeldi. Pecan pie a baktım, ve eksik kalsın dedim. Sonra kart oyun oyunları, sohbet. Eee külkedisi ödevlerine dönmeliydi, ben bu fasıla çok kalamadım.
Bu arada çok enteresan sohbetler oldu : Aslında ne kadar zayıf olduğumuz, insan olarak fazlaca kibirli olduğumuz, herşeyi kendimizin yaptığını/ başardığını sandığımız, ama aslında her şeyi Tanrıya borçlu olduğumuz, ve de hiç olmazsa günün belli bir anında bunu hatırlasak fena olmayacağı, şükretmenin ne kadar basit ama ne kadar önemli olduğu, Tanrıyla ilişkimizi düşünmemiz ve bunları tekrar tekrar kendimize hatırlatmamız gerektiği.
Ben de enteresan izler bıraktı dün gece. Tabi ki ben de hatıra kalorilerde kaldı. Hristiyan (ki bu arkadaşlar Protestanlığınbir türevine inanıyor, ama İsa baş figür) veya Müslüman veya Yahudi olmak çok önemli değil. Çünkü Tanrı aynı, ve tek ve bir. Ve biz Tanrının çocuklarıyız, mucizeleriyiz. Aklıma küçükken yemekten önce ailece yaptığımız dualar geldi. Biz bunları nerde bıraktık? Nerde bayramlara tatile gitmeye karar verdik sevdiklerimizle bir araya gelmek yerine? Din aslında nedir? Tanrımla ilişkimi ne kadar düşünüyorum? Ve ne kadar bencil ve mağrurum aslında.
No comments:
Post a Comment